Harran Üniversitesi Hastanesinde diyabet hastalığına dikkat çekildi
Şanlıurfa Harran Üniversitesi Hastanesinde 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla bilgilendirme standı açılırken, İç Hastalıkları Endokrinoloji ve Metabolizma Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Karaaslan da diyabet hastalığı ve tedavisi konusunda açıklamalarda bulundu.
Şanlıurfa Harran Üniversitesi Hastanesi, başarılı sağlık hizmetinin yanı sıra yaptığı etkinliklerle sağlıklı yaşam konusunda dikkat çekmeye devam ediyor. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla hastanede diyabet hastalığı konusunda bilgilendirme yapmak için stant açıldı. Hastane girişinde açılan stantta Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Serap Satış, başhemşire ve personel tarafından hasta ve hasta yakınlarına diyabet konusunda bilgilendirme yapıldı.
Harran Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Endokrinoloji ve Metabolizma Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Karaaslan da diyabet hastalığının başlangıcı, tetikleyen durumlar ve kişiye vereceği zararlar konusunda açıklamalarda bulundu.
Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Karaaslan, diyabetin pankreas adı verilen salgı bezinden insülinin üretilemediği, az üretildiği veya üretilen insülinin hedef hücrelerde etkili bir şekilde kullanılamadığı durumlarda ortaya çıkan, kan şekeri yüksekliğiyle seyreden kronik bir hastalık olduğunu ifade etti.
Dr. Öğr. Üyesi Karaaslan şunları söyledi:
“Diyabet, Dünya genelinde oldukça sık görülen bir halk sağlığı sorunu olup, sağlık sistemleri üzerinde büyük bir yük oluşturmaktadır. Dünya genelinde erişkin nüfusta diyabet sıklığının %10,5 civarında olduğu ve bu sıklığın giderek artacağı tahmin edilmektedir. Türkiye, Avrupa’da diyabet sıklığının en yüksek olduğu ve en fazla diyabetli hastanın yaşadığı üçüncü ülkedir. 1997-1998 yıllarında erişkinlerde diyabet sıklığı ile ilgili Türkiye genelinde yapılan bir araştırmada diyabet sıklığı %7.2 bulunmuş iken, 2010 yılında bu sıklığın yaklaşık iki kat artarak %13.7’ye ulaştığı görülmüştür. Bu artış hızı göz önüne alındığında, günümüzde erişkin nüfusta diyabet sıklığının %15 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Diyabet hastalığı, geç teşhis edildiğinde veya teşhis konulmasına rağmen yeterli kan şekeri kontrolü sağlanamadığında; çok sayıda organ fonksiyonlarını, yaşam kalitesini ve beklenen yaşam süresini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Hipertansiyon, kalp krizleri, kalp yetmezliği, felçler, böbrek yetmezliği ve görme kayıpları diyabete sık eşlik eden önemli sağlık problemleridir.
Ayrıca ayaklarda meydana getirdiği his kusuru ve dolaşım bozukluğu neticesinde meydana gelen ayak ülserleri de ayak ve bacakların kesilmesine neden olabilmektedir. Tüm bu olası olumsuz sonuçlar; sağlıklı beslenme, hareketli bir yaşam ve tütün mamullerinin kullanılmaması gibi hayat tarzı değişiklikleri ve uygun ilaç tedavileri ile engellenebilmektedir. Sağlıklı beslenme, kilo kontrolü ve düzenli egzersizler diyabet oluşma riskini azaltabilirken; erken teşhis ve uygun bir tedavi ile hedef kan şekerlerine ulaşmak da hastalığa bağlı meydana gelen organ hasarlarının önlenmesinde oldukça etkili olmaktadır. Ağız kuruluğu, çok su içme, sık idrara çıkma, iştah artışı veya iştahsızlık, halsizlik, çabuk yorulma, gece idrara çıkma, bulanık görme, yaraların geç iyileşmesi, açıklanamayan kilo kaybı, ayaklarda yanma ve uyuşmalar ve tekrarlayan mantar enfeksiyonları diyabetin sık görülen belirtilerinden bazılarıdır. Bu gibi yakınmaları olan kişilerin diyabet varlığı açısından tetkik edilmesi gerekmektedir. Yine diyabetle ilgili olabilecek herhangi bir yakınması olmayan kişilerde de 35 yaşından sonra her üç yılda bir açlık kan şekerlerinin bakılması yoluyla diyabet taramasının yapılması önerilmektedir. Ayrıca fazla kilolu olanlar, birinci ve/veya ikinci derece akrabalarında bilinen diyabeti olanlar, iri bebek (> 4kg) doğurma ve/veya gebelik şekeri öyküsü olan kadınlar, tansiyon ve kolesterol yüksekliği olanlar ve hareketsiz bir yaşam sürdürenler gibi diyabet açısından yüksek riskli kişilerde daha erken yaşlarda ve bir yıl gibi daha sık aralıklarla diyabet taramasının yapılması önerilmektedir.”