Şanlıurfa doğumlu İsmail Bülbül İlkokulu Gaziantep‘te okudu. İlkokul birinci sınıfa giderken "bakır işleme zanaatı" ile tanıştı. İlkokul dördüncü sınıfı bitirdikten sonra 2000’de memleketi Şanlıurfa‘ya döndü ve kendi atölyesini kurarak işe başladı.
Özellikle eski bakır kapların üzerinde çalışmalarını devam ettirerek ilerleten sanatçı o dönemlerde Osmanlı tombak sanatını keşfetti. Anadolu bakır işleme zanaatı bir gelenek olarak sadece mutfak eşyası olduğu için Osmanlıdaki saray işçiliğini görünce bu işi öğrenmek niyetiyle 2003 yılında İstanbul’a geldi. Yaklaşık yüz yıldır babadan oğula geçen bir bakırcı dükkânında, tombak ustası Atilla Yanık’ın yanında işe başladı. Tombak sanatında ustası olan Yanık‘ın yanında 2004-2007 yıllarında çalıştı. Kalemkâr ustası Cengiz Kıpırtı‘dan ise kalemkârlık sanatının bütün inceliklerini öğrendi. 2010 yılında askerlik hizmetini tamamlayarak kendi atölyesini kurup sadece saray işi tombak sanatını icra etmeye başladı. Bakır oyma, kakma ve kalemkârlık üzere halen İstanbul kapalı çarşıda sanatını icra ediyor.
İsmail Bülbül ile tombak sanatını konuştuk.
Tombak sanatını bize kısaca anlatır mısınız?
Bir eserin çıkması için ilk olarak maden eritilir. Daha sonra bakır kalıp yatağına dökülerek kullanılacak kalınlık için dövme işlemiyle açma bakır yapılır, inceltilir. Şimdilerde ise bu işlem silindirlerle istenilen kalınlığa getirilerek yapılıyor. Levha haline getirilen bakıra çelik örs üzerinde çelik çekiç ile yapılacak esere göre şekil vermeye başlanır. Örneğin bir leğen ibrik yapılırken 15 gün dövülür. Her şekil alımında bakır sertleşir. Bundan dolayı bakır tekrar tekrar ateşte tavlanır ve yumuşatılır. Eser formunu aldıktan sonra içine zift (veya çam ağacı reçinesi ve kiremit tozu karışımı) dökülür.
Bu zift içini tamamen doldurur ve üzerinde rahat çalışmamızı sağlar. Daha sonra üzerine yapılacak desen hangi medeniyeti ve neyi ifade edecekse onun ebcet hesabı hesaplanır ve çizilir. Sonra oyma, kakma işleme ve ajur işlemi görür. İşleme bittikten sonra içindeki zift eritilerek çıkartılır. İçinde kalan zifti temizlemek için, tekrar ateş ile tavlanır ve asite atılır. Asitten çıkan eser yumuşaklığı sebebi ile tekrar dövülür sertleştirilir. Daha sonra temizlemek için cila yapılır. 24 ayar has altın alınıp 0.10 mikron kalınlıkta bulgur tanesi kadar ufak ufak kesilir ve asitte eritilir. Diğer kimyasal malzemeler ile karıştırıp sıvı hale getirilen altınla eser kaplanır. Tüm bu işlemlerin sonunda Tombak eser bitmiş olur.
Bu sanata sizi yönlendiren etken nedir?
Hep araştırmayı bulmayı, doğruyu tespit etmeyi çok sevdim. Hani bir söz vardır. Arayarak bulunmaz, fakat bulanlar arayanlardır. İşte böyle başladı bizim sanat yolculuğumuz. İnsan eşrefi mahlûkattır sözünün arkasında ki izlerdir beni ben yapan.
İnsan ne için yaratıldığını bilmeli. Bir ağaca kimse senin görevin nedir diye sormaz. Çünkü ağaç kendi görevini bilir ve yapar. Bahar gelir çiçek açar, yaz olur meyvesini verir. Nefes olur, gölge olur, son bahar gelir yaprak döker. Yaprakları başka yerlere savrulur fidan olur yeniden başka bir ağaç çıkar.
Mesela bir ineğe kimse senin görevin şu demez. O kendisi başına ot yer, saman yer. Sütünü yapar, etini verir vs. İşte doğada bu kadar yaratılmış varlık kendi aleminde işini bilir ve onu icra eder. İnsanda kendi görevini kendisi bulacak. İç aleminde neye ilgisi varsa ona yönelecek. Toplumun, ailenin baskı ve isteklerine bakmayacak. O yüzden bu kadar mutlu insan var dünyada. Kimse işini sevmiyor. Çünkü seçim onlara ait değil. Özgür değiller.
Bu vesile ile buradan ailelere de seslenmiş olayım. Çocuklarınızın iç dünyalarında yapmak veya olmak istedikleri kişilere karışmayın. Bırakın içlerinde yaşadıkları meslekleri bölümleri okusun öğrensinler. Böylece mutlu bir hayatları, olur. Mutlu çalışan insan işini güzel yapar. Ağaç gibi, inek gibi. Faydalı şeyler bırakır.
Urfa’da doğdunuz İstanbul’da yetiştiniz ama tekrar Urfa’da devam ediyorsunuz. Bu sanatın Urfa’da karşılığı var mı?
Aslında sanatın karşılığını sadece bulunduğunuz yerde aramak biraz talihsizlik olur. Sanat evrensel bir dildir. Hangi toplumda hangi inançta yapılmış olursa olsun, bir sanat eserine baktığınızda onun duygusunu anlarsınız. Bir sevdayı, bir ayrılığı, bir hüznü anlatan bir şarkı gibi. Fakat sanat değer görmediği yeri terk eder. O sebeple Şanlıurfa benim için büyük bir hayaldi. Bir şeyleri başarıp tekrar memlekete dönüş yapıp bildiklerimi öğretmek, benim gibi sanatla yaşayan gençler yetiştirmek niyetim vardı. Tabii bunları anlatabileceğim bir yetkili bulmak zor oldu, bulamadım, sanırım bulmayacağım da. O sebeple kendi evimde, küçük cep telefonumun kamerasında tüm dünyaya sanatımı gösteriyorum. Garip olansa 3 kilometre ötemde ki kültür sanat merkezleri benden habersiz… ama Amerika’da bir kızılderili kardeşimiz beni tanıyor. Bana mesaj atıyor. Beni tebrik ediyor. Bu sosyal medyanın gücü... pandemi sebebi ile sosyal medyaya ağırlık verdikten sonra kendimizi ve sanatımızı ifade etmek eskisinden daha kolay hale geldi. Mesela TikTok eğlence platformunda 1 video paylaştım özgün ve sanatsal bir içerik olduğundan dolayı 20 milyon izlenme aldı tüm dünyada. Çok kısa sürede 160 bin takipçim oldu. O sebeple sanatı eskisi gibi bulunduğunuz bölgede görmemek lazım. Dünya değişiyor. Ve değişen dünyaya uyum sağlamayan her şey yok olacaktır.
Sosyal Medya’da çok rağbet görüyor mu?
Yukarıda söylediğim gibi biz 90’larda çırak olduğumuzda kaynak sadece ustamızdı. Böyle öğrenmek istediğiniz bir şeyi saniyeler içinde yazıp hemen öğrenecek Google yoktu. Ustalarımız da yeteneklerini, sanatını göstermekte çok zorlanırdı. Müşteri bulmak kendinizi ispatlamak zordur. İşlek bir caddede iş yeriniz olacak ki insanlar gelip geçtikçe sizi görsün. Fakat şimdi böyle bir şey yok. Yaptığınız şeyi en iyi şekilde anlatacak 15 saniyelik bir video bile hayatınızı değiştirmeye yetiyor. Bütün dünya bir avucunuzun içinde. Yeni nesil televizyon izlemiyor. Radyo dinlemiyor. Hatta evden çıkıp bir ayakkabı bile almaya gitmiyor. Sanat dünya ona yetiyor. O sebeple sosyal medya eğer bir yeteneğiniz varsa buna karşılık bulacak en güzel yerdir.
Çalışmalarınızın ilham kaynağı nedir?
Ben bütün sanat çalışmalarımda insanın yaradılış şekline bakarım. Doğaya bakarım. Şekiller, renkler, tonlar ve dokular. Osmanlı’da Selçuklu’da ve tüm İslam medeniyetinde ustalar hep insanı ve doğayı örnek almıştır bir eser üreteceği vakit. Mesela bir camii kubbesine baktığınızda içinize bir ferahlık verir, sebebi kubbe gökyüzünü temsil eder. Gücü temsil eder, o sebeple camii her insana güzel görünür. Burada anlatmak istediğim şey şu aslında her ne yapacaksa insan, onun ustası insan ve diğer yaratılmış varlıklardır. Doğru noktadan nereye bakarsanız bakın, bir fayda elde edersiniz. Ama doğru şeye yanlış açıdan baksanız doğru bile yanlış olur.
Gastaronomi’de sizin sanatınızın yeri var mı nerededir?
Evvela şöyle söylemek lazım insan güzel bir şeye bakarsa içi güzelleşir. İçten kastım psikolojisi güzelleşir. Mesela bir ilaç bile alacağınız vakit doktor ne der. İyileşeceğine inanarak al. Yoksa ilaç sana fayda vermez. Psikoloji o kadar önemli olduğu için. Ecdadımız yemek kaplarına, sofralarına, yemek yedikleri yerlere hep güzel renkler, çiçeklerle süslü örtüler, tombak gümüş işlemeli çanaklar yaptırmıştır. Güzel bir mutfak eşyasında pişen yemekte güzel olur. Çünkü insanın halet-i ruhiyesi yaptığı her şeye geçer.
Bugüne kadar yapmış olduğunuz eserler nelerdir?
Tüm İslam medeniyetlerinde yapılmış eserlerin hemen hemen hepsini icra ettim. Leğen, ibrik, kalkan, miğfer, kılıç, murassa Kuran-ı Kerim kabı, buhurdan, yüzük, kolye, küpeler, sehpa, şamdan ve birçok mutfak eşyası…
Bunların örnekleri Topkapı sarayında, Türk İslam eserleri müzesinde ve diğer müzelerimizde çokça var.
Bu sanata ilgi duyan ve takipçilerinize neler söylemek istersiniz?
Bu sanata ilgi duyan kardeşlerime şunları söylemek istiyorum. Dünya değişiyor. Bugün çok değerli olup teknoloji ile ileride hayatımızdan çıkacak birçok dal var. Fakat insanı insan yapan değerler hiçbir zaman bitmez. Sanat hiçbir zaman ölmez. Sanatçı dünyanın neresine giderse gitsin ekmeğini kazanır. O sebeple bizim Kültür Bakanlığı’nda kaydımız şu şekilde geçer, hatta sanatçı kimliğinde de yazar; Taşınabilir somut olmayan kültürel el mirasçı taşıyıcısı. Bu şu demektir; sanatkar ekmeğini her yerde çıkarır. Sadece okul okuyarak bir yerlere geleceğini düşünen kardeşlerime sözüm şudur: Lütfen bir sanatla uğraşın. Elinizde bir İslam sanatı olsun. Dünya her dönemde ilime, bilime, sanata önem vermiştir. Okulda İlim ve bilim, esnaftan sanat öğrenin ki gittiğiniz yerde 3 sebepten birisini mutlaka size verilecek önemi sağlasın.
YORUMLAR